Tescilli bir Kültür Varlığı olan Mansur Baba Türbesi Sarahatun caminin kuzeybatısında, Cami-i Kebir mahallesindedir. Mülkiyeti Elazığ Belediyesine aittir. Gerek mimari tipi, gerekse efsaneleri ile önemli Harput eserlerindendir. III. Murat dönemine ait vesikada türbeden söz edilmektedir (Sunguroğlu,2013:361-62). 16. yy’a ait 1518, 1523 ve 1566 tarihli tahrir defterlerinde Mansur Baba zaviyesi vakfı isim olarak ve gelirleriyle yer almakla beraber başka bilgi bulunmamaktadır (Ünal,1989:218; Yapıcı,2016:370). Ancak söz konusu tarihte ifade edilen Zaviye, sonraları tamamen yıkılmıştır.
Türbe İki katlı üst katı mescit, alt katı ise cenazelik veya mumyalık bölümüdür. Aslına uygun olarak sekizgen kaideli kalın kesme taşlardan yapılmıştır. Mumyalık bölümüne basık kemerli bir kapı ile girilmektedir. İç mekân çokgen yüzlü tonozla örtülüdür. Mumyalık bölümünde üç adet pencere bulunmaktadır (Aytaç, 2010:17). Bu bölümünde kendisi ile beraber eşi ve çocuklarının da sandukaları bulunur. Mescit bölümüne çift taraflı basamaklarla çıkılmaktadır. Batı yönde kapı düz lento bir girişi olan türbenin doğu, güneye kuzey cephelerde birer adet pencere açıklığı bulunmaktadır (Danık,2001:49). İçten kubbe, dıştan ise piramidal sekizgen bir külahla örtülmüştür.
Mansur Baba, Ahmet Yesevi’nin hocası Arslan Baba’nın oğludur. Kazakistan’da türbesi bulunan Arslan Baba’nın vasiyeti üzerine oğlu Mansur Baba önce babası tarafından yetiştirilmiş daha sonra ise Ahmet Yesevi’ ye emanet edilerek onun yanında eğitim görmüştür. Hocası Ahmet Yesevi’ nin halifelerinde biri olan Mansur Baba, Ahmet Yesevi’ nin isteği üzerine 12 Türkmen aşireti ile birlikte Anadolu’ya göç etmiş ve o dönemlerde adı Tunceli’nin olan Mazgirt ilçesinde Mohundu’ ya yerleşmiştir. Rivayetlere göre ünü Sultan Alaadin Keykubat’a kadar ulaşmıştır (Yapıcı,2016:368). Mansur Baba’nın Doğu Anadolu’da hüküm süren ve Selçuklulara bağlı Artuklu Beyliğinde yaşamını sürdürdüğü kesin olarak bilinmektedir (Yapıcı,2016:369).
Mansur Baba Efsanesi
Rivayete göre vaktiyle cani önündeki mezarlıklara bitişik bir evde oturan Şahende isimli bir kadın rüyasında; aksakallı, nur yüzlü birini görür. Bu kişi rüyasında Şahende isimli kadına “üzerime pis sular döküyorsunuz, ya dökmeyin ya da yerimi değiştirin der. Kadın bunu kendisinin yapamayacağını söyler”. Bunun üzerine rüyasında gördüğü kişi “öyleyse git bu rüyayı Beyzade’ye haber ver” der. Kadın sabah hemen Beyzade Efendiyi bularak rüyasını anlatır. Harput’un manevi büyüklerinden ve keşif ehli Beyzâde Efendi hemen Hacı Hamid Efendi’ye, müftüyü ve evkaf dairesine haber göndererek konuyu görüşürler ve bir grup insanın huzurunda yapılan kazıda büyük bir lahit meydana çıkmış ve içinde bir erkek, bir kadın ve iki de çocuk mezarının bulunduğu görülmüştür. Erkeğin mezarı açıldığında çürümemiş bir cesetle karşılaşılmış ve durum telgrafla Meşihat’a bildirilmiş ve gelen cevap üzerine bir türbe ve yanına da bir zaviye yapılması istenilmiştir. Türbeye “mezar taşına atfen” Mansur Baba, zaviyeye ise Mansuriye adı verilmiştir (Yapıcı,2016:369; Sunguroğlu,2013: 362).